Salı, Ekim 5

Alışmayı öğrendim, Unutmak hala çok uzaklarda.

Bu aralar yalnız kalıp düşünecek çok zamanım oldu. Yazacak, toparlanacak, toparlanmaya çalışacak, kendimi tanıyacak çok zamanım oldu. Arkadaşlarımdan yediğim darbeler, bitmeyecek denip de biten arkadaşlıklar, iyi olan anılar, atsan atılmayacak satsan satılmayacak yüzlerce resim. Git desen gitmeyecek bit desen bitmeyecek türden bi' kemirgen gibi kemiriyorlar beynimi. Sanırım, hiç bu kadar yalnız olmamıştım.
İlk okuluma dönüyorum şöyle.. 8 sene boyunca aynı insanlarla, inişli-çıkışlı ama sürekli bir arkadaşlığımız vardı. Ki mutluydum, mutluyduk. Unutulmazlarımlar. Bi Ebru'nun, Şeyda'nın yeri bende bambaşkadır. Çocukluk arkadaşı diye buna denilir. Sonuçta 8. kattan başıma taş bebek düşerken de, dersane zamanlarında 3 öğün kumpir yiyip eve yürüdüğümde de ya da ne bileyim, kafes dövüşümüzde, polislerden kaçışımızda, müdür odasında tasdikname ile tehtid edilip ağlaşmamızda, okulda tişört satarak eğlendiğimiz okul aile birliğinde, kermesin birinde don lastiği satarak mutlu oluşumuzda, sınıfça cevapladığımız seviye tespit sınavlarında, dersane çıkışı minibüs bulamayıp küçükköye kadar yürüdükten sonra 8 kişilik topluluğumuzun yanında kapısından taşan bir minibüse binip 'ben sığdım' dediğim o salak günde, okulda halı saha da fileye takılıp düşüşümde, kız soyunma odasında cin çağırışımızda düşen poşetlerle atılan çığlıklarda, çıkışta yolum yarısı kadar olsa da birlikte yürümek için uzattığım o okul yolunda da beraberdik.
Ama okul ayrılığı arkadaşlıkların bazen sonu bazen de uzun soluklu araları oluyor maalesef. Onlardan uzak olmak? O zamanlar kabullenemeyeceğim bir şeydi. Kabul edilmeli. Bu dünyada herşeye alışılıyor.  Şu an her ne kadar birbirimizden uzak olsak da belirttiğim gibi, bende yerleri farklıdır. Benim çevreme girmek kolay elbet ama beynimin sınırlarına vize, o kadar kolay alınmıyor. -gider de yaparız arada.
Her neyse, ite kaka ilk okul defterini kapattıktan sonra lise dalgası geliyor tabii. İto Anadolu Meslek. Bir senemi geçirdiğim sevgili lisem. Çömlük yılımı tamamlayıp ayrıldığım okul. İstediğim bölümle uyuşmadığı için terketmiştim kendisini ama benden çok şey götürdüğünü söylemek zorundayım. Lise kavramını orada yaşadım yaşadım, sonrasında gelişen olaylar, yeni lise, yeni ortam, ah o salak ortam, kısacası lise hayatı bir senede atıştırıldı, doyulamadan kalkıldı benim için. Oradaki arkadaşlarımı da ne yeni lisemde buldum ne de bulmak istedim. Gerçekten hepsini ayrı ayrı sevdim ve ölümüne zor ayrıldım. Ama hayat alışmasını öğretiyor. O okula ilk geldiğimde insanlarla tanışırkenki tavrım 'bağlanmayın, bağlamayın, ben yolcuyum'du. Olmadı. En azından ben yapamadım.
Elif'le tanıştığımda zaten 9AA artık bir vazgeçilmezdi benim için. Kendime bu kadar benzeyen, bu kadar dert ortağı biri olacağını, -beklemediğim- birinin öyle çıkması, şaşkınlık ve etkilenme ile ortaya çıkan bir arkadaşlıktı. (Devrik cümleler kurduğumun farkındayım, yazarken bazen dalıyorum da, kusura bakmayın.) Babr'ımı hepsimden farklı sevdim, hepsinden farklı bi bağımız oldu, gıptayla bakıldık, konuşurken dalıp el ele tutuştuk falan hatta farkında olmadan, farkedince gülmekten kırıldık, tüm beyoğlu kiliselerini gezdik, okuldan beraber kaçtık, 19 mayıs töreninde hocanın -Sıradan ayrılmayın, diyip arkasını dönmesiyle taksimi boydan boya koşup sıraya geri katılıp hocaya kıçımızla güldük, derslerde her hocanın ya 'çok' gıcık olduğu ya da 'çok' sevdiği bir ikili olduk. Bilmiyorum farklıydı. Herşeyiyle. Hatırladıkça ağlarım.
Buse'm var. Ayça'm. Özlem, Ayşe, Ertu... Sıra altı bazukalarımız, sınıfta ortalarda parçalanan matematik defterim, mrs. havalımıza özel çektiğimiz telefon infaz videolarımız, sınıftaki apaçi ve mağdur kız diskoda canlandırmalarımız, 'kafayı yemekteyiz' parodimiz, dünya gıcığı ingilizcecimizin should konusunda bir problem söyleyin demesiyle Buse'nin kalkıp 'Bir problem.. Hmm. Ayşenin üç elmesı varmış...' diyerek tıkanması ve espriyi ilk anlayan olarak kahkasına katılma şerefine nail olduğumuz o karın ağrılı ders, kantinin arasında elimizde tavuklu-ayranlarımızla tıkınırken -Lan yakalancaz ha- deyişim üzerine basılmamız ve şom ağzım yüzünden yediğim o dayaklar, sınıfımızı ağrı dağının zirvesine taşıdıkları için tahta paravan olan yan duvar ahşap olan yer ve tahta sıralarımızdan faydalanarak çıkardığımız We Will Rock You performansı ve kolbastı gösterisi ve daha unutulmayacak milyon tane şey. Farklıydı ya... Ölsem, unutmam.

Zaten, alışmayı öğrendim, unutmak hala çok uzaklarda .

Maalesef şimdi arkama baktığımda onlar anılar. Ve acayip koyuyor, bilemezsiniz. Sonrasındaki hikaye çok acıklı. Sabih Büyükbayrak lisesi. Lisenin havalı kızları ve piç çocuklarıyla tanışma evresi. Uzaklaşma. Okul nefreti. Yine sabah uyanmama isteği. Ödevi bile iğrentiyle yapış. Ne isminin ne cisminin uyuştuğu insanlarla dolu bir sınıf. Sadece parayla işleyen bir arkadaşlık ortamı. Parası olanın lafının geçtiği bir monarşik düzen. Müdüründen kapı bekçisine kadar boşnak ayrımı yapılan bir okul. Uzaktan bakılınca nolur giyme hacı denilen etek boyları. 1.50 boyla bile cebine güvenip sana tependen bakan bakışlar. Sınıfın sınıf, okulun okul olmadığı bi bütünsüzlük.Ve her gün aynı terane. Belki ilk okulum, belki dokuzuncu sınıfım itti beni bu kadar bu okuldan. Ama ne kadar çabalarsam çabalıyım sevemedim. Artık çabalamıyorum bile. Orada süt kardeşim dışında, yokluğuna üzüleceğim kimse yok.


Şimdi neden o kadar okuldan bahsettiğimi soranınız varsa aranızda açıklayayım. Alışmadım ben okula gitmek istememeye. Yarın 12'de evden çıkacağım ve okula gideceğim ve bunun benim için sadece bir karın ağrısı olması bana dokunuyor. 19,5 gün devamsızlık, bana dokunuyor. 3 ay tatil sonunda bi insanoğlunu dahi özlemediğim bi okula gitmek, bana, dokunuyor.

Yapacak birşey yok artık, 1 senem kaldı. Belki daha sonra mutlu olurum. Mutluluk kadar ertelenmesi kolay birşey yok geleceğine insancın varsa, değil mi? 

İyi geceler.

4 yorum:

  1. Sana göre birileri mutlaka çıkar eminim... Hep öyle olur çünkü:) Eğer gittiğin her ortamda arkadaş edinebiliyorsan, yine edinirsin merak etme.
    Zaten üni. sınavı var galiba bu sene? En iyisi ona çalışmak fazla bir şeye takmadan, takılmadan. Kolay gelsin, iyi geceler sana da:)

    YanıtlaSil
  2. Takılmama çabalarındayım zaten. Sonuçta bi yerden sonra katlanmayı öğreniyorsun. Ben de şu ara okula aklımda sadece ders ile gidip geliyorum. Farklı bi şey bana göre, ama dediğin gibi en iyisi o şu an elimizdeki. Teşekkürler, sana da İyi geceler. :)

    YanıtlaSil
  3. Akıl vermeyi de sevmem ama Ayris haklı. Benim tecrübelerime göre en kötü yaş aralığındasın, öyle yapsan olmuyor böyle yapsan olmuyor. Hiç bir türlü olmuyor. Bu üniversite senin için büyük avantaj(ünv diyince birşey sanma dandiktir buralardaki ünvler) çünkü elinde altın bilezik olarak kalır. İhtiyacın oluras iyi kötü ucuz pahalı bozdurursun.

    Öteki konuya gelince : su yolunu bulur başka oluru yok.

    YanıtlaSil
  4. Evet haklısın. Üniversiteye odaklanmam lazım en azından hayatımda en çok kendimi düşünmem gereken zaman bu zaman olmalı. Geleceğim kendi elime bakıyor. Su yolunu bulur dediğin gibi. Yorumun için teşekkürler.

    YanıtlaSil