Çarşamba, Eylül 14

Evren Bizi İstiyor


Kapıyı erkenden kilitledim. Göz kapaklarımda birikmiş uykum, artık serbest bırakılmak için isyanlardaydı. İki kere çevirdim anahtarı, birbirlerine çarptıklarında çıkarttıkları seslerin eşliğinde. Aslına bakarsanız ne anahtar umurumdaydı, ne kilit, ne kapı. Bilirsiniz ya, bazen sizi koruyacak olan bir kilit değildir işte. Hepimiz sıcak gülümsemesi ve sizi sarıp sarmalayacak kadar güçlü kolları olan bir aşkın yanında güvendeyizdir. Hoşgeldin diyen bir gülümseme, güvende hissettiren bir sarılış.

Koşarak girdim odamıza. Elinde kitabıyla uzanıyordu. Adımlarımı duyduğu gibi kaldırdı gözlerini satırların arasından. Gülümsedi. -bahsettiğimdebuişte- Koşup yanına uzandım. Kitabını komidine bırakıp bana döndü. Ben de dönüp gözlerine baktım. "Bazen düşünüyorum" dedi. "Seni neden daha önce tanımamışım, diye." Garipsemiştim çünkü o  aşk mısralarını gözlerimin içine doğru  döken bir adamdı belki ama böyle soruları ondan sık sık duymazdım. Onun gülümsemesi şiirdir zaten. "Sonra vazgeçiyorum." dedi. "Neden?" dedim. "Düşünsene. Seninle bir Nisan ayının ortalarında tanıştık. Bu daha öncesinde, yaz da olabilirdi. Bir tatil kasabasında mesela. Şu olamaz mıydı; "Ah merhaba, siz, .., siz.." ve bu işte. Söyleyecek bir şey bulamayıp her şeyi elime yüzüme bulaştırabilirdim. O zaman belki de seni sevmezdim. Ya da sen beni sevmezdin. Neden sevesin ki, konuşamıyorum bile seninle!" Çıldırmış gibiydi, kelimeler ağzından kontrolsüzce dökülüyordu. Aklımdan ne tür düşüncelerin, nasıl bir hızla geçtiğini bilemezsiniz. Ne cevap vereceğimi, onu nasıl sakinleştireceğimi düşünürken, aynı zamanda da kıkırdıyordum. "Ne zaman tanıştığımızın bir önemi yok." dedim en sonunda. Nisanda yarattığımız senaryoların, gelecek hayallerinin, planların belki daha farklılarını, ama en az onlar kadar güzellerini bir Ocak ayında da, bir Ağustos ayında da yaratabilirdik. Tek fark Ocak'ta bir şömine başında sevişirdik, Ağustos'ta deniz manzaralı otel odamızda. Kalplerimiz aynı anda atıyor bizim. Gözlerimizi aynı anda kırpıyor olsak ya da aynı anda nefes alıyor olsak bile, bu hiç şaşırtıcı olmazdı. Biliyorsun. Evren bizi istiyor." Başını onaylarcasına salladı. "Evren bizi istiyor." Daha sonra beni yanına çekip kollarının arasına aldı. Huzur içinde uykuya daldım kollarında.

Bazı çiftler için daha fazla düşünmenin ya da fazladan bir şeyler söylemenin gereği yoktur. İşte sanırım biz öyle bir çiftiz.

bir zamanlar başlayıp 
yarım bıraktığım bir yazıydı 
yine.

Salı, Eylül 13

Aşk olsun, Güzellik olsun...

Huzur;

Saat 6'ydı uyandığımda.
Yorgan bile kollarıma ağır geliyordu, halsizliğim daimdi. Oysa çıplak ayaklarım soğuk betona değdiğinde uyanmıştım. Kalkıp lavoboya gittim, yüzüme buz gibi geçmiş yaşanmışlıkları çarptım. Bugünle bir güzel kuruladım tenimi. Gülümsedim.
Mutfağa gidene kadar aklımda birkaç melodi çatışıyordu. Sözlerini hatırlamadığım şarkılar. Seni mırıldanıyordum. Sustum. İki lokma aşk hazırladım kendime. Üzerine mutluluk süzdüm, yedim içtim. Afiyet oldu. Gülümsedim.
Salona bir kız çocuğu kadar mutlu ilerledim. Koltuğun üzerine, bulutların üzerine uzanırmışcasına bıraktım kendimi. Kitabımın sayfalarında, satır aralarına saklanmış hayaller buldum. Gözlerimi yordu parıltısı mutluluğun kitabımı kapattım. Ama yüzümdeki gülümseme hiç eksik olmadı. Sen, hiç eksik olmadın aklımdan. Bulutlar, hiç eksilmedi gök yüzümden veya hayaller çocukluk anılarımdan. Oyunlarım hayata dairdi. Mutluluk saklandı, benim önüm, arkam, sağım, solum sobeydi. Evcilik, evliliğin provasıydı.
Gülümsemek, oyunlardan kalma bir armağan.

Saklanbaç demişken;
Huzur, aramadan bulunmayacak kadar sıkı oyuncu. Bulana aşk olsun, mutluluk olsun, ziyadesiyle.