Pazartesi, Mayıs 23

Küresel Mutsuzluktan Muzdaribiz


Arkadaşımla eve geç kalmak üzere yolda hızla ilerlerken dönüp ona:
- Hayat benim için zor, dedim. Yani, bilmiyorum, mutsuzum işte. Sen mutlu musun ki. Kim mutlu ki?
- Sakin ol, dedi. Yani evet, haklısın. Bana kalırsa evrende küresel ısınmadan daha büyük bir problem var. Küresel mutsuzluk.
Anlamadan baktım suratına. Açıkladı.
- Yani düşün. Benim arabamı bir yere çarpmam, ona zarar gelmesi benim için büyük bir problem, büyük bir mutsuzluk sebebi. Bunun yanında bu seni hiç germez. Bu, seni mutsuz etmez. Herkesin irili - ufaklı, kendince problemleri var. Adam gelip 'Abi 250 milyonumu kaybettim ya...' dediğinde ona 'O da birşey mi! Ben geçen iki milyar çaldırdım." gibi saçma bir cevapla dönecek binlerce insan gösterebilirim. Ama 250 milyon herkes için aynı değerde değil, kiminin günlük harçlığı, kiminin aylık maaşının önemli bir kısmı. Sevgilisinden ayrılmış birine "Abi ne, evlenecek miydin? Turşusunu mu kuracaktın? Ben bir sene çıktım da ne oldu, bitti. Hep biter." gibi hiç işe yaramaz hayat hikayeleri ile dönerler. Herkesin derdi kendine büyük, herkes mutsuz bir yerde. Tek sorun bu mutsuzlukları, mutlulukları göremeyeceğimiz kadar göz önüne koyan depresif yapılarımızda.

Şu unutamadığım konuşmayı paylaşıp sonuna da; Adam haklı beyler, dağılın demezsem olmazdı.

Perşembe, Mayıs 19

Depremle Gelen Kız (:

Blogumun hala yaşıyor olduğunu görmek çok güzel!

Takipçi listemde artış olduğunu görmek hatta. Oradaki 150 kişiye, umursayan, umursamayan herkese teşekkür ediyorum. Artık dönüş zamanı. Tamamen.
Şu yazmadığım süre içinde hayatımda değişmeyen tek şey kafamın üzerindeki kocaman topuz ve babamın tişörtlerini giyiyor olduğum gerçeğidir. Çok şey değişti, çok şey kazanıldı, çok şey yitirildi. Ve sevgili blogum, sevgili bloggerlarım söylemek istediğim tek şey; Mutluyum! 

Yeniden, nefes alan, bolca su içen, limonlu dondurmaya aşık, kışlardan nefret edip yaza aşık olan,  canı sıkıldıkça dans eden, hatta elinde olduğu her dakika dans eden, kardeşiyle evciliğimsi saçmalıkta oyunlar oynayan, erik yiyen, limon yiyen, hatta ne bulsa yiyen, otobüste müzik dinlemeden yarım saatlik yola bile katlanamayan, izlediği filmlerin yüzde altmışında ağlayan ve genellikle ağlatan filmlerin güzel olduğunu düşünen, loş ışığı ve sessizliği bozan güzel bir sesin tınısını hiç bir şeye değişmeyen Merve'yim. Yazdıklarım, söylediklerimden çok daha değerli. Ve kendimi bu zevkten, bu mutluluk ve bu rahatlıktan alıkoymamalıydım. Öncelikle bu sebeple başıma balta atarmışçasına "Merve, neden artık blogger'a  yazmıyorsun." diyen Neşe'ye milyonlarca kez teşekkür ediyorum tekrar ve tekrardan. :)

Biriktirdiğim tonla şeyi bir gecede buraya boşaltmayacağım. Blogger hesabımı alırken tek korkum şuydu: Ya hiç susamazsam! Twitter hesabımı neden hiç takmıyor olmamı anlamış olmalısınız. Beynimdekileri oraya aktarabilmem için 30 twit birden atmam gerekir. Bloga yazmamak için de sebeplerim vardı, ama artık -çok şey değişti-. Ve vov, gerçekten çok özlemişim. Şimdilik , İyi geceler bloggerlar. :)

Bu arada deprem oldu, elim ayağım titriyor çaktırmayın.